
Yeni filmi İklimler , bu orta yaş üstü adamın yüzünü daha da güldüreceğe benziyor. Nuri Bilge Ceylan sinemasında alışık olduğumuz muhteşem kareleri bu filmde de görmek mevcut. Yine Tarkovski vari uzun planlar ve sahneler de filmimizi oluşturan temel unsurlar. Son dönemde Hollywood’un iyice unuttuğu yakın plan çekimler ise karakterlerimizin ruh hallerini çok güzel bir biçimde yansıtıyor. Günümüz dünyasında yaşayan insanların belki de en büyük sorunu yabancılaşma. Filmlerinde yabancılaşma temasını çok güzel, yalın ve yetkin bir biçimde kullanan Ceylan, İklimler’de de yabancılaşma kavramını es geçmiyor. Fakat bu filmde ana ekseni aşk teması oluşturuyor. Uzak’ta iki arkadaşın(?) birbirine yabancı kalarak yaşadığı evrene konuk oluyorken İklimler’de ise iki sevgilinin aşk ilişkisine yakın plan giriyoruz.
Birbirinden sürekli sıkılan çiftimizin, belli ki ilişkilerine yenilik olsun diye çıktıkları tatilde de sıkılganlıkları gideceğine; beraber zaman geçirememelerinin ve sürekli umutsuzluk üretmelerinin sebebiyle oluşturdukları tavana vurmuş karşılıklı nevroz; entelektüel ikilimizi tatil bitmeden ayırıyor. Uzak’ta kullanılan iletişimsizlik temasını aşk ilişkisinde görmek seyircide yeni ufuklar açacağa benzer. Başka bir tema da samimiyetsizlik. Karakterlerin her iç çekişi aslında cevabı ruhlarına tamamen sinmiş sorunlara yanıt vermeme isteğinin oluşturduğu benlik kavgasındaki bunalımın bir tezahürü oluyor adeta. Cevaplardan ne kadar kaçsalar da sorunlar sürekli patlak veriyor. Ve en sonunda ayrılık kaçınılmaz oluyor.Yabancılaşma, samimiyetsizlik gibi konuların yanında yalnızlık da yine önemli bir faktör. Filmdeki bütün karakterler birbirlerine ne kadar yakın olsalar da hakikatte sadece tek başlarına oldukları izlenimini veriyorlar. Yapay konuşmalar, ağızlardan çıkan güvensiz sözcükler yalnızlık zindanından kaçma adına zemine iğne ile açılmaya çalışılan başka bir çukur gibi duruyor. Sonuçsuz ve cılız.
Yönetmenimiz insanda olan “iyi şeylere” de yer vermiyor değil. Film tüm insanlığın aslında bir iyi olma hali için attığı adımları aşk ilişkisi paralelinde çok güzel yansıtıyor. Tabi bunlar nafile adımlar. Tıpkı değiştim diyen adamın değişmediği, mutlu olduğunu varsayan kadınınsa aslında mutlu olmadığı gibi. En azından insan filmde de gördüğümüz şekilde, özlem duygusunu içinde hissediyor ve yeni bir adım atıyor. Kum çuvalına bir yumruk daha atıyor.
Bahsettiğim ruh halleri film süresince değişkenlik göstermekte. Karakterlerin baskınlık durumları da tıpkı iklimler ve ruh halleri gibi farklılaşmakta. Kabaca bir iklim- duygu alegorisi yapmak istesek de bu benzetimin kuvvetliliği maalesef bir “İlkbahar,Yaz ,Sonbahar Kış…İlkbahar” kadar olamıyor. Kim Ki Duk neredeyse bir insan ömrünü yine minimal ve pastoral çizgilerde doğu felsefesi ile birlikte mükemmelce harmanlayıp insanın hayvansı doğasının ve kendini adadığı terbiye(kültür?)disiplininin savaşına harikulade bir biçimde yaklaşıyordu. Alegorinin neredeyse tüm taşları yerli yerindeydi. İklimler’de ise maalesef aşkın değişen koşullarına olan bir göndermeden öteye geçemiyor bu durum. İklimler temasında kanımca yönetmen farklı mevsimlerde yaratacağı sahnelerde kendi temasını olanca gücüyle zenginleştirmek istiyordu ki bunu da gayet güzel bir şekilde başardığı görülüyor.
Az önce bahsettiğim yabancılaşma ve yalnızlık temasının son derece sıcak ve cıvıl cıvıl olması beklenen Akdeniz yazında dikkat çekici derecede iyi nakledilmesi de yönetmenin artısı olsa gerek. Böylelikle Uzak’ta olduğu gibi kış mevsiminin getirdiği görselleri kullanarak yalnızlık ve yabancılaşma hissi yaratabileceğini gösteren yönetmenimiz bu işlevi yaz mevsiminde de güzelce uygulayarak kendi yetisini de bir bakıma kanıtlıyor. İşlenen tema aşk olduğundan dolayı kimi yerlerde klişelere kaçıldığını da görüyoruz. Bilhassa filmin son kısımlarına doğru.
Aşk teması içinde söylenebilecek daha bir çok söz olduğu kanısındayım. Ve salt aşkın üzerine yoğunlaşıldığı takdirde farklı bir filmin oluşacaktır. Bilhassa Aşk Üzerine Kısa Bir Film’de Kieslowski’ nin değindiği konulara pek fazla değinilmiyor bu filmde. Daha çok aşkı yaşamaya çalışan ve birlikte yaşama çabasındaki insanların öyküsü İklimler’de ön plana çıkıyor.
Nuri Bilge Ceylan’ın diğer filmlerine göre daha büyük bir bütçe ile çekilen film bu özelliği ile kendini hemen belli ediyor. En ince detayları bile yakalayan kamera müthiş bir görsel ziyafet veriyor yaklaşık yüz dakika boyunca. Cannes’da kendini tekrar ediyor diye eleştiri alan yönetmen aslında bu filmde sinemasını biraz değiştiriyor. Sürekli bir biçimde akan planlar bazen organik bir yapıdan öte fotoğraf galerisini andırıyordu yönetmenin eski filmlerinde. İklimler’de ise planlar arasında gerçekten hoş bir geçme var. Fakat bu durum fotoğraf duruluğunun filmden gittiği anlamına gelmiyor. Bilakis hareketli bir sahnede bazen bir an zamanın durduğunu hissediyorsunuz ve yaşamın durup durmadığı ile ilgili sorular kafanızda belirivermeye başlıyor. Ama kısa bir aradan sonra bu yavaşlamaların olduğu harika görüntüler akmaya başlıyor. Herhangi bir kötü intibayı seyircide bırakmadan. Nuri Bilge Ceylan eski filmlerinde kullandığı fotoğraf görselliğini İklimler’de daha da üst noktalara taşırken, olağanüstü şık kompozisyonlarıyla biz seyircileri büyülemeye devam ediyor. Türkiye’nin harika yörelerinden fevkalade güzel enstantanelerle içimizi aydınlatıyor. Örneğin tatil olarak gidilen yer Kaş. Kaş’ın enfes doğası ile Akdenizin tarihi dokusundan da yararlanmayı biliyor yönetmemiz işin doğrusu. Bilhassa ikilimizin yakıcı Akdeniz güneşi altındaki deniz kenarında oturdukları bir plan var ki tekrar tekrar izlemeye layık. Uzakta geçen bir yelkenli ve birbirinden ayrı insanlar, kompozisyonu tamamlıyorlar.
Diyaloglardaki kırıklık ve yavanlık ilk görüşte basit hatalar ya da oyunculuk noksanları gibi gözükse de aslında birbiriyle doğru düzgün konuşmayı bile beceremeyen ve güvensiz insanın doğasını saydamca neşrediyor. Çeşitli düş sahnelerinin de yer aldığı İklimler ; Nuri Bilge Ceylan sinemasına farklı bir soluk getirirken kendi tarzından da çok bir sapma göstermiyor. Uzak ‘ın seviyesini çoğu yerde yakalamayan film; kimi pik noktalarında ise dünya sinemasının son dönemdeki en önemli örneklerinden bir haline geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder