
Medea kendi ülkesini bırakıp kocası Jason için ondan doğurduğu iki yavrusuyla uzak diyarlara, Korint’e göç etmiştir. Geçmişinde büyücülük yapmışlığı vardır. Bilgisiyle Jason’a yaptığı savaşlarda yardım etmiş ve zamanında türlüsünden cinayetler de işlemiş olan erkek timsali bir kadındır. Aslında bir katildir. Jason ise kendisi için türlü fedakarlıklara katlanan ve hayatını ona adamış Medea’ya ihanet ederek iktidar, güç ve hakimiyet için Korint’in kralı olmak üzeredir. Korint kralı Kreon’un kızı Glauce ile evlenecek ve kral olacaktır. Medea’nın ihanete karşı duyduğu acı nefrete dönecek ve intikamıysa bir hayli kanlı olacaktır.
Bu hikaye geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan bir tragedya. Trier; Medea’da Örepides’in binlerce yıllık tragedyası’nın Dreyer tarafından yazılmış senaryosunu kullanmış. Filmin başında geçen açıklamada bir Dreyer filmi yapmak arzusunda olmadığını fakat büyük ustaya saygısını sunmak istediğini söylüyor Trier. Medea, başından sonuna kadar bir Trier filmi. Kesilen planlar, kadraja sığmayan karakterler, şiddet, rahatsız edici gerçeklik ve o meşhur çamurlu belgesel havası.
Yere uzanmış bir kadın, tam üstünden onu görmekteyiz. Kadın birden nefes alır ve irkilir. İşte bu planla başlıyor Medea. Trier’in Nocturne kısasındaki kadın karakterin benzer bir planda uzandığı şekilde.
Filmin sonundaysa pratogonist , Nocturne’de olduğu gibi finaldeki yıkımının sonunda gökyüzündeki kuşlarla yüzleşiyor. Yönetmen takıntılarının muazzam biçimde yeniden tezahür edişi bu. Etkileniyor, kurguluyor ve bize gösteriyor.
Trier’in kullandığı üslup ilgi çekici. Filmdeki genel donuk mavilik, sis, deniz ve beyazlık, atmosferi oluşturuyor. Dehlizlerdeki karanlık Suç Unsuru’ndan tanıdığımız Trier evrenini anımsatmakta. Bu seçimin üzerinde durmak zorundayız. Korint krallığı filmde bir iki harabenin içinde fareler gibi yaşayan, su ve çamur içinde pisliğe gömülmüş insanlardan oluşuyor. Kreon ve Jason bir site devletinin liderlerinden çok haydut çetesinin elebaşları gibi.

Kuzey Avrupa’nın tekinsiz uzanan geniş doğası ve yukarıda saydığım görsel öğeler Medea’nın intikamının ve sonucunda Jason’un acısının resme yansımış bir halini alıveriyor. Filme sinmesi istenilen bu ruh hallerini vermek çok zor bir iştir. Trier benzersiz kamera tekniği, duygusal pik noktalarındaki plan tercihleri ile bu işi kotarıyor.
Üzerine makaleler yazılbilecek bir konuya sahip Meda. Düşünme yetimize odaklanan bir film de yapabilirdi Trier. Fakat o, duygulara yoğunlaşarak kendi yönetmenlik kariyerinin bu ilginç döneminden taşıdığı izleri dışavurumculuktan ( Alman dışavurumculuğu? ) tatlar bırakan bir çalışmayla ortaya koyuyor. Yalnız bu seçim, filmden çıkarken aklıma takılan soruların yitip gitmesine engel olmuyor ve biz Medea’nın seçimini sorguluyoruz. İşte bunu başarabilmek de hikayeyi film haline getirip bazı konuların kaybolmamamısını da sağlamak sanırım Trier yeteneğinin diğer tüm usta yönetmenlerde olduğu gibi başarabileceği bir şey.
Şu soruları soruyor insan film bitince: İhanetin bedeli daha ne kadar ağır olabilir. Medea’nın Jason’a olan bilenmişliği ne kadar ana yüreğiyle sevse de ondan doğurduğu çocukları öldürerek mi ortaya çıkıyor? Yoksa Jason’a acı çektirmek için mi çocukları öldürüyor? Yoksa hayatından Jason’a ait son parçaları mı atıyor? Yoksa Glauce’yi öldürdükten sonra kendi çocuklarının Korint tarafından uğratılacağı olası zulmü mü düşünerek çocuklarını bu türlü işkenceler ve acılardan kurtarıyor. Ya da çocuklarını öldürecek kadar psikopatlaşıp manyaklaşıyor mu? Küçük ipuçları belki doğru soruları bulmamıza yarayabilir. Medea’nın kadınlık hakkında söyledikleri ve erkek egemen dünya’da erkeksi bir kadının bakış açısından taşıdığı bu proto feminizm galiba kadının açmazını da ortaya koyuyor. Evet doğru, kadına biçilen rol çocuklarına analık etmesi, erkeğin olur dediği şeyleri yapması olmasın dedikleriniyse aklından bile geçirememesi. Hür bir iradeye sahip olamaması. Savaş meydanında cenketmek veya dünya düzeninin gerektirdiği önemli şeyleri yapmayıp doğurganlığı ile varlığını kanıtlayabilmesi. Doğurganlığı eğer yoksa o zaman toplumun bir kenara attığı bir çöpten farksız olması.
İşte Medea tüm bu kadın problemine yüksekten bir hayır deme düşüncesiyle karşı çıkarken kadının en çok özdeşleştirildiği doğurganlık nosyonunun en büyük sembolü analığını, yani, çocuklarını bir intikam sosuyla bırakıyor. Onları öldürüyor. Tragedyanın kurgusu ise bu erkek tarafından tanımlanan kadınlıktan kurtulmanın ele aldığım okumasını katmanlıyor. Erkeğe ait bir parça da taşıyan iki erkek çocuğunu asıyor. Aynı zamanda iki erkeğe karşı bunları yapıyor. Erkek düzenine ve Jason’a karşı. Tüm bu aksiyonlar Medea’yı istemediği kadınlıktan kurtarıyor. Kadınlık kozasını yırtıp özgürleşiyor ve istediği kimliğe kavuşuyor. Fakat bu seçimler maalesef insani zaafları geride bırakıp felsefi bir zafere gitmiyor.
Medea her nekadar kendi geçmişini ve erkeksi, güçlü, akıllı, bilge halini bırakıp evinin kadını olduysa da; yaşamaktan gocunmadığı ve yine erkeksi bir kararla yaşamayı kendi seçtiği bu kadınlık rolünü ne kadar kabullenmiş olsa da aslında bu özlemlerini kamçılayan hareket (ihanet!) Jason tarafından gelmese belki bu rolünü sürdürmeye devam edecekti.
Bu soruları tamamen geride zihnin bir köşesinde baskılayıp dondurarak... Fakat Jason’ın ihaneti işte bu geride kalmış duyguları öne çıkarıyor. Jason’ın ihanetine verdiği tepkinin sebeplerinden biri de o adamı oraya taşıyan kendi gücüne karşı yaptığı erkekçe bir tepki. Öc alma ve seni ben oraya getirdim beni bir kenara atmazsın karşı çıkışı. Ve sonuçta çok istediği güçlü Medea oluveriyor. Çocuklarını öldürmekse sadece bir ayrıntı Medea’nın yaşadığı bu kimlik savaşında. O halde kadınlarn toplumsal rolüne bir karşı çıkış olarak ele aldığımız ve çocuklarını öldürerek kendi kimliğini kanıtlayan Medea aynı zamanda insani bir zaaf olan kendi özniteliklerini aramak için de bu eylemi yapıyor.
Peki başarılı mı? Bence bir yere kadar. Çünkü bu tragedyada her zaman bu adam olmasa da olur diye nitelenen Aegus kralının varlığı örgüyü tamamlar nitelikte. Bu adamın çocuğu olmuyor ve Medea kendinde birleştirdiği erkeksi özellikleriyle yani bilgeliğiyle adamın bu sorununu çözeceğini söylüyor. Fakat bir kadın olarak bu mesajın arkasında yatan doğurganlıktan kurtulamıyor. Bunu destekleyen en son olay ise Medea’nın Aegusun gemisiyle Korint topraklarından kaçması ve aslına bakacak olursak bu adama sığınması. Tıpkı bir kadın gibi yeni erkeğinin güvenlı kollarının arasına sığınıyor. Ona doğurganlık bahşedeceğini söylüyor. İşte kadınlığını yok edip çocuklarını yokederek çok uç bir amoral iş yapan Medea yine de kadınlığının doğasından kurtalamıyor.
Tragedyalar iyi ile kötünün değil iyinin kendi seçimleri ile iyilik adına kötülük yapmasını ve ahlak ile kurallar, kartezyen ikilemler arasında kalıp verdiği savaşımı konu eder. Bu tragedyanın özellikleri de diğerlerinden farksız. İyilik adına Kreon’a karşı gelen Antigone yasalara karşı çıkmış ve kardeşini gömmüştü. Burada da yasaya yani Kreon’a karşı çıkan Medea kadınların ezilmişliğine, toplumda kendisine biçilen kadın rolüne karşı çıkarken aslında yine kendi bulunduğu ilk noktaya dönüyor. Ve Tragedya yine amacına ulaşıyor.Yasaya... Örepides’den bir usta işi çalışma. Dreyer’dan muhteşem bir senaryo ve Trier’den tüm bu saydığım konular ile Medea’nın öc alma ve savaşma kararlılığındaki ruh halini yüksek dozda taşıyan kısa bir yönetmenlik dersi.
Tamer Can ERKAN
